2 Aralık 2017 Cumartesi

İktidar, yaşamı yönetmeyi seçti

Antalya Dayanışma Akademisi (AnDA) ‘nın organize ettiği ve Yrd.Doç.Dr.Hafize Öztürk
Türkmen’in konuşmacı olduğu “Biyopolitika, Biyokapital ve Sağlık” başlıklı etkinlik gerçekleştirildi.

2017-2018 Döneminin 3. Dersinde “Biyopolitika, Biyokapital ve Sağlık” konularında Yrd.Doç.Dr.Hafize Öztürk Türkmen bir sunun gerçekleştirdi. Sunum sonrası sorular soruldu ve katkılar yapıldı.



Biyoiktidar-Biyopolitika

“Yaşam üzerindeki iktidar, 17. yüzyıldan itibaren iki şekilde gelişmiştir; bunlar birbirlerini dışlamaz, aralarındaki ilişkiler üzerine kurulu iki gelişim kutbu oluştururlar. İlk meydana gelen biçim, makine olarak beden üzerine odaklandı: onun terbiye edilmesi, yeteneklerinin geliştirilmesi, kuvvetlerinin damıtılması vb bütün bunlar disiplinleri oluşturan iktidar usulleri tarafından sağlanıyordu: insan bedeninin anatomo-politikası.

Daha sonra, 18.yüzyılın ortalarına doğru oluşan ikincisi ise, tür olarak beden üzerine odaklandı, yani çoğalma, doğum, ölüm, sağlık durumu, yaşam süresi gibi biyolojik süreçlere dayanak oluşturan beden üzerine. Bu süreçlerin denetim altına alınması ise, bir dizi regüle edici müdahale ve kontrol ile sağlandı: nüfusun biyopolitikası. Beden disiplinleri ve nüfus regülasyonları, yaşam üzerinde kurulan iktidarın örgütlenmesinin iki biçimidir.” M.Foucault.

Foucault’ya göre 17.yy sonundan başlayarak geleneksel iktidar yapısı değişmiş; hükümranlık, yasa, yasak, itaat, iktidarın yaşama hakkı üzerinde öldürmek de dahil doğrudan söz sahibi olmasına dayalı negatif iktidar yerine, üretken, yaşamı desteklemeye, yaşamın sağladığı güçleri arttırmaya yönelik pozitif iktidar egemen olmaya başlamıştır. İktidarın yaşama müdahalesinin ilk biçiminde amaç, insan bedenini disipline etmek, yeteneklerini geliştirmek, daha verimli ve uysal kılmak, ekonomik denetim sistemleriyle bütünleştirmektir. Nüfusun biyopolitiği ise bedeni bir doğal tür olarak ele alır ve nüfusu düzenleyici bir denetim getirir.

Biyoiktidar, burjuvazinin büyük buluşlarından birisidir ve kapitalizmin gelişmesinde vazgeçilmez öneme sahiptir. Çünkü kapitalizm bedenin üretim sürecine denetimli bir şekilde girmesini, bedenin sahip olduğu güçlerin üretim gücü olarak kullanılmasını; aynı zamanda itaatkar ve bağımlı kılınmasını ve nüfusun da ekonomik süreçlere uygun hale getirilmesini gerektirir. Tahakküm ve hegemonya ilişkilerinde kullanılan teknikler biyolojik yaşamı sınırlandırıcı/yok edici değil, güçlendiricidir ve en iyi şekilde kullanmaya, örgütlemeye ve denetlemeye yöneliktir. Böylece yaşam, siyasi stratejilerin merkezine yerleşir.

Nesnesi “yaşam” olan biyoiktidarın düzenleyici ve denetleyici mekanizmaları normlar ve norm gibi işleyen yasalardır. Biyoiktidar, insanları normlara uymaya zorlayan, onları normalleştiren bir normalizasyon toplumu oluşturur.

Bedenin iktidar tarafından kuşatılmasında kullanılan ince teknikler (dispozitifler) ise, stratejik önemdedir; bunlar söylemler, kurumlar, mimari biçimler, düzenleyici kararlar, yasalar, idari tasarruflar, bilimsel-felsefi-ahlaki önermeler ve bütün bunlar arasındaki ilişkilerin oluşturduğu sistemlerdir. Dispozitifler, bilgi ve iktidar eksenlerinin bir araya geldiği söylemsel ve pratik odaklardır; birtakım deneyimleri kurup, insanları bu deneyimlerin öznesi kılma yoluyla kendilerine ilişkin hakikatler dayatır, iktidarın şiddet kullanmadan bedeni kuşatmasını sağlar, onu uysallaştırır. İnsan, ruh, birey, öznellik, kişilik, insan bilimleri gibi kavramlar, iktidarın insan bedenini kuşatmak için geliştirdiği, bilgi-iktidar ilişkilerinin eklemlendiği, iktidarın bilgiyi ortaya çıkardığı, bilginin de bu iktidarı güçlendirdiği bir çarktır. Devlet, iktidar ilişkilerinin kristalleştiği hegemonik yapıdır; hem bütünleştiren hem de kurulmuş deneyimlerin öznesi haline getirerek kendi dayattığı kimliğe bağlayan ve denetleyen aygıttır.

“Bu iktidar biçimi, bireyi kategorize ederek, bireyselliğiyle belirleyerek, kimliğine bağlayarak, ona hem kendisinin hem de başkalarının onda tanımak zorunda olduğu bir hakikat yasası dayatarak doğrudan gündelik yaşama müdahale eder. Bu, bireyleri özne yapan bir iktidar biçimidir. Özne sözcüğünün iki anlamı vardır: denetim ve bağımlılık yoluyla başkasına tabi olan özne ve vicdan ya da özbilgi yoluyla kendi kimliğine bağlanmış olan özne. Sözcüğün her iki anlamı da boyun eğdiren ve tabi kılan bir iktidar biçimi telkin ediyor.” M.Foucault

Biyokapital

Biyokapitalin açıklanabilmesi için biyoteknoloji endüstrisinin ortaya çıkış koşullarının, yapısal özelliklerinin ve temel dinamiklerinin incelenmesi gerekmektedir. Biyoteknoloji endüstrisi, yeni bilim ve teknoloji türleri ile bunların kullanılmasını örgütleyen yasal/ düzenleyici yapılar ve piyasa yapılarının ürünü olarak 1970’lerden sonra ortaya çıkmıştır. DNA moleküllerinin laboratuar ortamında parçalanıp yeniden birleştirilmesini sağlayan Rekombinan DNA teknolojisi bu endüstrinin en tipik örneğidir. DNA dizlerinin kopyalanması, dizilerin işlevlerine ilişkin bilginin elde edilmesi ve yeniden üretilmesi, tedavi edici ürünlerin üretilmesi olasılığı biyolojik materyalin endüstriyel ürüne, yaşam bilimlerinin teknolojiye dönüşme süreci anlamına gelmektedir. Yeni teknolojiler yeni sanayi kollarının oluşmasına yol açmış, biyoteknoloji şirketlerinin artışına neden olmuştur.

Yaşam bilimleri ve biyoteknoloji alanında yeni çalışmalar, “karşılıklı üretim ilişkileri” çerçevesinde birbirini geliştirmiştir. Girişimci sermayenin işletme garantisi olmayan teknolojiye yatırım yapma konusundaki istekliliği , ABD hükümetinin biyomedikal araştırma için verdiği yüksek mali destekler, Bayh-Doyle Yasası (1980) örneğinde olduğu gibi akademi-sanayi işbirliğine yönelik yasal düzenlemelerle ticarileşmenin önünün açılması, biyoteknoloji alanında fikri mülkiyetin korunmasını destekleyen ortam (örneğin Diamaond Chakrabarty davası sonucu genetik mühendislik sonucu üretilmiş mikroorganizma için patent hakkı verilmesi) yaşam bilimleri ve siyasal iktisadın eklemlenmesinin en önemli etkenleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşam bilimleri ile siyasal iktisat arasındaki bu eklemlenme biyokapitalin temel bir özelliğidir.

Biyoteknoloji şirketi için, farklı ancak birbirini kuran iki sermaye türünün (sanayi sermayesi ve artı değer üretmeyen ticari sermaye) eşzamanlı varlığı, girişimci sermayedarlar ve yatırım bankalarının çabaları, mal üretimi ve spekülatif sermaye ile bunların hareket alanını oluşturan kurumsal ve yasal düzlem, molekül imalatı, satışı ve kar marjı ile şirketlerin hisse değeri arasındaki ilişki konunun piyasa dinamikleri çerçevesindeki özelliğini ortaya koymaktadır.

Yüksek teknoloji kapitalizminin bir biçimi olarak biyoteknoloji şirketlerinin gelişiminde, bilginin merkezi konumu ve keşif kültürüne verilen önem en belirgin özelliklerdir. Bilginin, metaya ve yeniden bilgiye dönüşebilen bir değişim/dolaşım birimi haline gelmesi, kendi kaynağı olan biyolojik malzemeyle (hücre, doku, DNA) bağlantılı, ancak ondan bağımsız biçimde küresel dolaşım nesnesine dönüşmesi biyokapitalin bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Bu bağlamda para, bilgi ve biyolojik malzemenin, kurumsal aktörler tarafından stratejik olarak inşa edilen devrelerde değişim ve dolaşımından söz edilebilir.

Ancak “biyokapital, yalnızca iktisadi ve siyasi bir değişim sistemi değil; aynı zamanda bir değer sistemi olarak kurucu bir epistomolojidir; “yaşam” ve “iktisat” bu epistomoloji tarafından biçimlendirilmektedir”.

26 Haziran 2000 tarihinde “tüm çağların en güzel günü” “yaşamın sırları çözüldü” sloganları eşliğinde zamanın ABD Başkanı Bill Clinton ve İngiltere Başbakanı Tony Blair’in kameraların karşısına geçip tüm dünyaya 1990’da başlatılan HUGO Projesinin tamamlandığını ilan etmeleri, ilk kez bir bilimsel çalışmanın sonuçlarının iki devlet başkanı tarafından açıklanması nedeniyle şaşkınlık uyandırmakla ve tartışmalara yol açmakla birlikte yeni bir dönemin başladığının da açık ifadesi olmuştu.

Biyoteknoloji şirketleri ve ilaç şirketlerinin yer aldığı, piyasa tarafından belirlenen bir alan olan genom araştırmaları, aynı zamanda biyopolitika ve biyokapitalin somutlaştığı alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Genom araştırmaları biyolojik sistemler, matematik, sayısal biyoloji, moleküler genetik, hücre biyolojisi gibi farklı disiplinlerin içinde yer aldığı araştırmalardır. Hücre ve moleküllerin normal işleyişinin parçası olan molekül üretimi biyoteknoloji şirketleri tarafından yürütülmekte, hücre ve molekül bileşenleriyle etkileşerek onları dönüştüren kimyasal bileşik üretiminde ise ilaç şirketleri devreye girmektedir. Başlangıçtaki amacı, canlı dünyasının genom haritasını çıkarmak ve veri tabanı oluşturmak olan bu çalışmalarda yüksek bilgi-işlem hızına dayalı bilgi analizi gerekmektedir. Araştırmalar, farklı bireyler ve popülasyonlar arasındaki genetik değişkenlik ve bu değişkenliğin fenotipteki değişkenlikle olası bağıntısına ilişkin bilgiye yöneliktir.

Analizi sağlayan yapı ise TNP (Tek Nükleotit Polimorfizmleri), yani 3 milyar bazdan oluşan insan genom şifresinde 1/1000 oranında ortaya çıkan tek baz varyasyonlarıdır. TNP’lerin konumları insan genomundaki dizilerin elde edilmesi ve çeşitli özelliklerle bağlantılı genlerin ortaya çıkarılması açısından önemlidir; çünkü DNA’da bulunan tüm TNP’lerin yerini gösteren bir harita, çeşitli bağlantıların araştırılması için gereken bir veri tabanı oluşturmaktadır. Hastalık yada yatkınlık, ilaç yan etkilerine duyarlılık gibi belirli özelliklere sahip bireylerle, bu özelliği taşımayan bireylerdeki genetik işaretlerin sıklığının karşılaştırılması, hastalık nedeni genlerin ortaya çıkarılması, önleyici tanısal testlerin geliştirilmesi bağlamında TNP’ler tedavi potansiyeli taşıyan bilgi için temel araçlardır.

Moleküler biyoloji başlangıcından beri, yaşamın bir dizi şifrelemeden oluşan bilgi olduğunu öne sürmektedir. Genom araştırmaları ise, “bilgi olarak yaşam” metaforunun maddi bir gerçekliğe dönüşmesine ve ticari bir biçim kazanmasına olanak vermektedir. Genom araştırmalarında yaşanan süreç ve gelinen nokta, yaşamın “bilgi” olarak “tahayyül” edilmesinden, paketlenip metaya dönüştürülebilecek ve veri tabanı olarak satılabilecek bir bilgi olarak “temsil” edilmesine dönüşümü göstermektedir. Bir başka deyişle DNA dizilerine ilişkin bilgi, genom teknolojileri ile bir “nesne” haline gelmiştir. Bu noktada “nesneye kim sahip olacak?” “ araştırmalar nasıl yürütülecek? “ soruları anlam kazanmaktadır. Soruların yanıtlanması için molekül lisanslarının ilaç şirketlerine devri ya da ilaç şirketlerinin gelecek vaadeden genom araştırmalarına yatırım yapması, Wall Street’te hisselerin değer kazanması, meta piyasası ve kazanç nedeniyle spekülatif piyasa ve yatırımcıların memnuniyeti, genom araştırmalarında elde edilen bilginin farmakolojik bir ürüne dönüşerek değer kazanması olasılığı karşısında hırs derecesinde bilgiye elkoyma isteği, kamusal HUGO ve özel Celera Genomics yarışı göz önünde bulundurulacak belli başlı konular olsa gerektir.

Genom araştırmalarındaki ana aktörler ve merkezler:

Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH): Wellcome Trust ve 10 büyük çok uluslu şirket tarafından finanse edilen 45 milyon $ bütçeli konsorsiyum (1999)…TNP veri tabanı ve biyolojik malzemenin mülkiyetini koruyan, bilginin mülkiyetine karşı çıkan kamusal şemsiye

Biyolojik malzemeyi toplayıp depolayan ve veritabanına dönüştüren kamusal/özel şirketler….. DNA depoları (İzlanda DeCode)

Tanısal testler ve tedaviye hedef genleri saptamaya yarayan DNA çiplerini üreten firmalar (Affymetrix)

Hindistan Genom Vadisi-Bilgi Parkı (Andre Pradeş) … Hint finans hizmetleri şirketi ICICI ve eyalet hükümeti tarafından, Silikon Vadisi’ndeki Hintli girişimciler eliyle kurulmuş bilgi-araştırma merkezi

Klinik deney merkezleri-Wellspring Hastanesi (Parel)….Kamu sektörü genom laboratuarı CBT ile Hint ilaç şirketi NPIL tarafından kurulan Genomed’in deney merkezi…. eski tekstil merkezi Mumbay’da tekstil sanayisinin uygulanan devlet politikaları ve piyasa dinamikleri sonucu çökmesi, AVMler ve mekan dönüştürme pratikleri, işsizlik, “feda” edilen nüfusun klinik deneylerde “tüketilen” nüfusa dönüştürülmesi

Şirketleşmiş devletler …. İzlanda, Hindistan, Brezilya, vb .

Biyopolitika ve Biyokapital Kuşatmasında Sağlık
Sağlıklı yaşam endüstrisi ve sağlığın metalaşması, yaşamın tıbbileştirilmesi, sağlığın bireyselleştirilmesi, sağlıklı bireylerin ve hastaların sağlığı konusundan sürekli hesap yapan, rasyonel seçimlerle yükümlü ve sağlığından sorumlu olan geleceğin “müşterileri”ne dönüştürülmesi, sağlık harcamalarında artış, gen tedavisini de içeren kişiye özel tıp vaatleri yanı sıra bilimdışı uygulamaların kışkırtılması ve gerek bilimsel tıbbın gerekse bilimdışı uygulamaların piyasa aktörleri tarafından belirliyor olması başlıca sorun alanlarıdır.

Kaynaklar:
M.Foucault. Biyopolitikanın Doğuşu (Cev.A.Tayla).İstanbul Bilgi Ü.Yayınları,2015
M. Foucault. Özne ve İktidar (Çev.I.Ergüden,O.Akınhay),Ayrıntı Yayınları,4.Basım,2015
F. Keskin. Sunuş. M.Foucault. Özne ve İktidar. Ayrıntı Yayınları,4.Basım,2014
KS.Rajan. Biyokapital-Genom Sonrası Hayatın Kuruluşu (Çev.Temiz AD), Metis Yayınları, 2012
banner
Önceki
Sonraki

0 yorum: